“Karamanın Koyunu Sonra Çıkar Oyunu” Atasözünün Hiikayesi

Sizlere bugün bende Karaman’lı birisi olarak meşhur atasözümüzün ;”Karamanın Koyunu Sonra Çıkar Oyunu” , hikayesini paylaşacağım. Ben bu hikayeler arasında sadece birincisini biliyorum..

Karamanın Koyunu Sonra Çıkar Oyunu

BİRİNCİ HİKAYE:

Karaman kalesi Osmanlı ordusu tarafından sarıldığı zaman, kale içindeki halk, canını ve malını kurtarmak endişesine düşer. Bu arada, bir sürü sahibi de sürüsünü kurtarmak hazırlığı içindedir. Sürünün karanlık dehlizde yolunu bulabilmesi için, keçilerin boynuzlarına yanan meşaleler takar ve bu suretle dışarıya çıkarlar. Kaleyi sarmış bulunan Osmanlı askerleri, arka tarafta ellerinde meşaleler bulunan bir ordunun kendilerine saldırmak üzere bulunduğunu sanarak, kuşatmayı kaldırıp, ağırlıklarını bırakarak kaçarlar. Bunun bir sürü olduğunu, iş işten geçtikten sonra anlarlar, ve bu lafı çıkarırlar

İKİNCİ HİKAYE:

Karamanoğullarıyla, Osmanlı Devletinin kıyasıya savaşa tutuştuğu yıllarda, Karaman halkı savaşlardan çok çekmiş. Ezilmişler, evleri, barkları, malları çok zarar görmüş. O devrin uluları toplanıp, ”Bu kardeş kavgasını tatlılığa bağlıyalım”diye kurultay kurmuşlar. Karaman Beyi ile Osmanlı Beyi’ni Konya’ya çağırmışlar, her iki tarafın şikayetini dinlemişler. Sözü tatlıya getirip, her iki beye de, bir daha savaş yapmamaları için yemin ettirmişler. Karaman Beyi yemin ederken, elini koynunua götürerek: “Bu can burada kaldıkça, Osmanlı’yı kardeş bilip, kılıç çekmeyeceğime söz veriyorum”demiş. Fakat kurultaydan çıkan Karaman Beyi, kaftanının altından bir kuş çıkarıp salıvermiş ve “İşte can çıktı söz bitti”demiş

ÜÇÜNCÜ HİKAYE:

1243 senesi Kösedağ savaşından ve bozgunundan sonra, Selçuklu ordusu çekilmiş, Moğol ordusu yer yer Anadolu’yu istilaya başlamıştı. Moğollar Müslüman olmadıkları için, Müslüman Türklere karşı çok düşmanca hareket ediyorlardı. Kuvvetçe çok üstün durumda bulunuyorlar ve her savaşta galip geliyorlardı. Konya’yı istila ettikten sonra, Kerimüddin Karaman Bey zamanında Karaman’ın üzerine yürüdüler. Tarih takriben 1258 sıraları idi. Karamanoğlulları telaşa düştüler. Zira Moğollar direnen yerlerde halkı kılıçtan geçiriyorlardı. Ne yapıp yapıp, bu putperest Moğolları yenmek lazımdı. Karamanlılar basit bir harp hilesi düşündüler. Netice de Moğollar baskın yapacaklardı. Moğol ordusu Konya üzerinden Karadağ’a doğru ilerliyorlardı. O tarihte Karadağ ormanla kaplı idi. Karaman askerleri koyun postuna bürünerek, bir koyun sürüsünün arasına karıştılar. Sürü ile birlikte Moğol ordusuna doğru yaklaşmaya başladılar. Moğol ordusu, sürüyü gasbetmek, yiyip içmek için bir kaç koyun yakalayıp kestiler, kızarttılar ve içkiyle beraber yemeye başladılar. Tam sızdıkları sırada, koyun postuna bürünen Karaman askerleri üzerlerindeki postları atarak, Moğolların üzerlerine çullandılar. Bir yandan da ormanda gizlenmiş bulunan esas ordu, Moğollara hücum etti. Bütün Moğol ordusu orada yok edildi. Tek tük kaçıp kurulabilen Moğollar da etrafa bu deyimi yaydılar.

ÇELEBİ LOKMASI – KARAMAN OKKASI

Bu darb-ı mesel, Karaman’a has bir atasözüdür. Çelebi terimi, Mevlana tarikatında olanlara, daha ziyade Mevlana soyundan gelen dedelere, bilhassa, tarikat postunda oturan şeyhe verilen bir lakap olmakla beraber, çelebi soyundan olan herhangi bir aileye de çelebiler denir. Gerek tekkelerinin bol gelirli oluşu, gerekse vakıfların gelirlerinden aldıkları hisseleri ve daha başka imkanları ile, genel olarak varlıklı aileler olan çelebilerin tekkeleri, aşhanelerinde hazırlanan yemeklerinin kalite ve bolluğu bakımından, bir çok ailelerle yarışırdı ve hatta onları geçerdi. Çelebi ailelerinin özel mutfaklarında da keza bol çeşit ve bol masraflı yemekler pişirilirdi. Yani, gerek tekkenin ve gerekse çelebi ailelerinin evlerinin günlük sofraları, sanki bir ziyafet sofrası gibi olurdu. Bu nedenle de Mevlevi tekkeleri ve Mevlevi ailelerinin sofraları dillere destan idi. Haftanın cuma ve pazartesi günleri, en kaliteli yemeklerin hazırlandığı günlerdir. Mevlevi tekkelerinde pişirilen pilavların katkıları şunlardır: Pirinç, et, soğan, kuş üzümü ve fıstık. Tekkenin kilerlerinde saklanan tulumlardaki o güzelim sadeyağı da baş katıktır. Mevlevi tekkelerinde yemek yemeye, “lokma yeme veya lokma etme”denilir. Yine tekkelerdeki geleneksel yemek sofraları serildiği günlerde “lokmaya salla”diye ilan olunur. Bu nedenle, genel olarak, tekke sofralarında yemeğe oturmaya da “lokmaya oturmak” denilirdi. Karaman okkasına gelince; Karaman ve dolayları, pek bolluk ve bereket ocağı imiş. Bu nedenle, Karaman’a has özel bir darb-ı mesel olan “karnım aç, Karaman’a kaç”sözü de, yokluk içinde olanların, Karaman’da bolluğa kavuşacaklarının bir açıklamasıdır. İşte, böylesine bolluk ve bereket içerisinde yüzen Karaman’daki ticaretle uğraşanlar, alışverişlerde kaytarıcılık değil; kendilerinden Allah’ın hoşnut olması ve işinden daha fazla bereket olması için, sattıkları mallarını belirli orandaki tartıdan fazlası ile verirlermiş. Bu yüzdendir ki esnaflar, dükkanlardaki tartı okkalarını daha ağırca hazırlattırırlarmış. İşte çelebilerin sofraları ve esnafın özel okkaları, bu sözü doğurmuştur.

Exit mobile version